Berfend BER - Girit, Doğu Akdeniz’de bugün Yunanistan’a bağlı olan 8379 km2 büyüklüğünde bir adadır. Girit adası 6 Eylül 1669’da Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. 1820’lerden itibaren adadaki Rumlar birçok kereler ayaklanarak, Girit adasını Yunanistan’a ilhak çabalarına başlamışlardır. Girit meselesi ortaya çıktığından beri, gerek ada Rumları ve bunları besleyen ihtilalci Yunan komiteleri, gerek resmi Yunan makamları her fırsattan faydalanmak ve her yola başvurmak suretiyle adada Osmanlı hâkimiyetini ve Türk varlığını yok etmek için en tüyler ürpertici faciaları sahneye koymaktan kaçınmamışlardır. Bunların sonucu olarak 1913 senesinde yapılan antlaşmalarla ada, Yunanistan’a ilhak edilmiştir. Böylece adada Türk egemenliğinden ve 120.000’i bulan Türk nüfusundan bir iz kalmamıştır.1 Bu olaylar yüzünden Girit’ten göç ederek Türkiye’nin daha çok Ege ve Akdeniz kıyılarına yerleşmiş olan Girit Türklerine “Giritli” denilmektedir. Girit Türkleri görenekleri, yemekleri, dilleri ve misafirperverlikleri ile kolayca ayırt edilirler. Bazı ailelerde “Giritlice” denilen değişik bir Rumca konuşulur. Yerliler Giritlilere dillerinden dolayı “yarım gâvur”, Giritliler de onlara “sizler de tam gâvursunuz diye takılırlardı.
Giritliler genelde uzun boylu, güzel, estetik yapılı, beyaz ve parlak tenli olurlar. Giritli aileler genellikle aynı semtlerde birbirlerine yakın evlerde oturmaya özen gösterirlerdi. Girit Türklerinin sağlam bir aile yapıları vardır. Boşanma nedir bilmezler. Çocuk sevgileri çok fazladır ve çocukları hoş tutarlar. Yaşlılara büyük değer verirler. Güzel olayları ve sevinçlerini hep aile içinde paylaşmak isterler.
Girit kadını hanım, hamarat, titiz ve disiplinlidir. Kocalarına karşı itaatkâr olup, kocalarının sözlerinden çıkmazlar. El işi ve örgü yapmaya çok meraklı olup, çeyizlerini kendi elleriyle dokurlardı. Girit erkeği ise ailesine çok düşkündür. Evine ve çocuklarına çok bağlıdır. Yerliler kızlarını Giritli erkeğe vermeyi tercih ederlerdi, çünkü “Girit erkeği kıymet bilir” denilirdi. Girit Türkleri misafirperverdirler, misafirlerini en iyi şekilde ağırlamak isterler. Bonkördürler fakat israfı hiç sevmezler, milli duyguları çok yüksektir. Doğayı çok severler. Bu yüzden evleri, içinde çeşitli çiçekler bulunan bir çiçek bahçesi gibidir.
Girit Türklerinin mutfağı tek cümle ile ifade edilirse tabii beslenmeye dayanır. Bu mutfağın temelini otlar ve zeytinyağı oluşturur. Giritlilerin çoğu sağlıklı ve uzun ömürlüdürler. Bunu da ot yemekleri ve zeytinyağı kullanmaya bağlarlar. Girit sofrasını “yeşil sofra” olarak nitelendirmek mümkündür. Çünkü daima yeşillik vardır. Giritliler “Sofrada yeşillik yoksa sofraya oturmayız,” demektedirler.
Sofraları tertipli, düzenli ve zengindir. Yemekli misafir ağırlamayı çok severler. Kadın ve erkek aile büyüğü “buyurun” demeden yemeğe başlamazlar. Hiçbir zaman boğazlarından kesmezler. Her şeyin en iyisini alırlar. “Az yiyin ,öz yiyin,” derler. Yemekleri taze olarak yemeyi severler. Bunun için günlük yemek yaparlar. Hiçbir zaman da yemek dökülmez. Hatta bayat ekmeği bile peksimet yaparak tüketirler.
Giritlilerin etsiz zeytinyağlı yemekleri karşısında yerliler “etsiz yemek mi olur?” derlerdi. Giritliler dana etini bilmezler. Et olarak kuzu etini tercih ederler. ‘’Elbasan tava” meşhur yemeklerindendir. Balığı çok severler ve çeşitli şekillerde tüketirler. Buğulamayı tercih ederler. Lakerda, çiroz ve tuzlama sardalyaya düşkünlükleri vardır. Pilavı zeytinyağı ile yaparlar. Domatesli zeytinyağlı pilavları çok lezzetli olur. Perde pilavına benzeyen “çullama” adı verilen pilav, haşlanmış tavuk eti ve iç pilavı yufka ile kaplayarak hazırlanır. Çorbalardan balık ve un çorbalarını sık yaparlar.
Dolmaları zeytinyağlı ve etli yaparlar, kavurma dolmayı bilmezler. Pirinci çiğden hazırlarlar. Yaprak sarması ve kabak çiçeği dolmaları çok lezzetli olur, hatta çerez gibi yenilir ve ikram edilir.
Sebzeye ve zeytinyağına düşkünlükleri sonucu zeytinyağlı, domatesli bamya; zeytinyağlı börülce, ayşekadın fasulye ve çalı fasulye, zeytinyağlı ıspanak, kereviz, enginar pişirilir. “Girit kebabı” denilen yemek enginar, kuzu eti ve zeytinyağı ile pişirilir. Yeşil Girit kabağı haşlanıp salata olarak yendiği gibi zeytinyağlı peynirli kabak olarak da pişirilir.
Ispanaklı, gelincikli, peynirli, kıymalı börek yaparlar. Kabak börekleri, çullama böreği lezzetli olur, kabak köftesi (mücver) ve bakla favası çok yapılır. Fava, baklava diliminde kesilerek üzerine bolca zeytinyağı gezdirilir. Tuzlama sardalya ve çoban salatası ile servis yapılır.
Tatlılardan süt tatlılarını tercih ederler. Un, şeker, sütün kaymağından kavrularak yapılan ıstakaları vardır. Hamur tatlılarından kalburabasma, lorlu pide ile kabak tatlıları çok güzel olur.
Hanımlar günlerinde çeşitli şerbetler ve kurabiyeler yaparlar, misafirlerini zengin bir şekilde ağırlarlardı. Gümüş macun takımları içinde çeşitli macunlar ve reçeller ikram edilirdi. Ayva peltesi, sakız, turunç ve incir reçelleri çok ünlüdür. 800 ayar gümüşten imal edilmiş ve üzerinde padişahın tuğrası olan macun takımları İstanbul’dan Girit’e gönderilmiştir. Meyveleri çok severler, özellikle incir ve üzüme düşkünlükleri çok fazladır. Sabah aç olarak kahvaltıdan önce Buzdolabından soğuk soğuk bardacık yerler.
Otlar
Girit Türklerinin yedikleri otların başlıcaları; radika, turpotu, şevketibostan, arapsacı, sarmaşık, labada, hardal, ebegümeci istifno, gelincik ve sirken otudur. Otlar taze haşlanmış, salata olarak veya zeytinyağlı yemeği yapılarak yenilir. Çipohonta denilen bahçe otu Girit Türklerinin en ünlü ot yemeklerinden biridir. Mevsiminde çeşitli taze otlardan hazırlanır, zeytinyağlı pişirilir. Bu yemekte doğanın tadı ve kokusu vardır. Haşlanmış olanların üzerine zeytinyağı ve limon ilave edilir. Roka, maydanoz, tere ve taze soğan ya tek başlarına salata olarak veya başka salatalara tat katarak ya da bütün yapraklar halinde üzerinde su damlacıkları ile bir tabağa uzanmış olarak yemek masasında bulunur. Yenilebilen otlar insan beslenmesi yönünden çok yararlı olup, protein ve karbonhidrat bakımından fakirdirler. Pek az yağ içermektedirler. Su oranları yüksek olup vitamin ve madensel tuzlar yönünden zengindirler. Ayrıca aroma maddeleri bakımından iyidirler. Otlar insanları beslemekte, sağlıklı tutmakta aynı zamanda onları doğayla bütünleştirmektedir
Yenen otlar pazarlarda belirli yerlerde ve belirli kişilerce satılır. Satılan yere “ot pazarı” satanlara da “otçu” denilir. Otçular otları tanıyabilen ihtisas sahibi kişilerdir. Çoğu, otları kendilerine toplarlar ve satarlar. Eskiden pazar yerlerinden ayrı olarak hayvan sırtlarında küfe içinde mahalle aralarında dolaşarak, sokaklarda “Otçu, otçu!..” diye bağırarak, bazen de sattıkları otların isimlerini ayrı ayrı sayarak ot satanlar olurdu5. Otların en bol olduğu mevsim ilkbahardır. Eskiden “Giritliler geldi tarlada ot kalmadı.” denilirdi. Ayrıca Giritlilere fazla ot yediklerinden dolayı “keçi” lakabı takılmıştır. Bazı Giritlilere hangi otları yedikleri sorulduğunda keçinin yediği her otu yediklerini söylemektedirler. Çünkü keçi ağzının tadını bilen, otları tanıyan ve seçen temiz ve titiz bir hayvandır. Girit Türklerinin ota düşkünlükleri ile ilgili olarak çeşitli kıssalar anlatılmaktadır.
Bir Giritli ile bir inek tarlaya girmişler. Tarla sahibinin oğlu babasına koşarak:“Baba! Bir inekle, bir Giritli tarlada ne yapayım?” diye sormuş.Babası da:“İneğe dokunma doyunca çıkar, Fakat Giritli hepsini toplar ider. Onun için sen Giritliyi çıkar” diye cevap vermiş.
Bir başka kıssa ise:
Eski zamanlarda krallardan birinin çocukları zayıf ve çelimsizmiş . Kralın sarayında kuş sütüne kadar her şey varmış ve her yemek pişiyormuş. Fakat çocuklar bir türlü gelişemiyorlarmış. Günün birinde kral köyleri dolaşmaya çıkmış. Gittiği bir köyde köylü bir kadının çocuklarının ne yediklerini sormuş. Köylü kadın çocuklarının ot yemekleri yediklerini söylemiş. Bunun üzerine kral köylü kadına bir teklifte bulunmuş.“Sen bana pişirdiğin yemekleri getir. Ben de sana sarayımda pişen yemeklerden göndereyim” demiş.Kadın kralın teklifini kabul edince 40 gün süreyle kralın sarayına toprak kapta yemek taşımış. Zeytinyağı ile pişen ot yemeklerini yiyen kralın çocukları gün be gün gelişip gürbüzleşmişler. Saray yemeklerini yiyen köylü kadının çocukları zayıflayarak çelimsiz düşmüşler. Kırkıncı günün sonunda da zeytinyağı ve ot yemeklerinin enerjisi ile toprak tencere de çatlayarak kırılmış.
Anlatılan bir başka kıssa ise:
II. Abdülhamid’in iradesiyle İstanbul’dan Girit’e bir doktor gönderilmiş. Günler, haftalar geçmiş, doktora hiç hasta gelmemiş. Merak etmiş, araştırmaya başlamış. Bakmış insanlar ot toplayıp bunların yemeğini yapıp yiyorlarmış. Bunun için buradakiler hiç hasta olmaz ve doktora gitmezler demiş. Padişaha telgraf çekerek;- “Padişahım, burada herkes kendinin doktoru beni buradan alın” demiş.
İstanbullular ot yemeklerini Giritlilerden öğrenmişlerdir. İstanbullular yalnız ebegümeci ve kuzukulağını bilirlerken Giritlilerden arapsaçı, bahçe otu ve diğer otları öğrenmişlerdir.
Artık günümüzde Girit Türklerinin alıp yediği otlar herkesin tanıyıp sevdiği yiyecekler haline gelmiştir. Bu yabani otlar pazarlarda birçok sebzeden daha pahalıya satılmaktadır.
Zeytinyağı
Girit yemek kültürünün otlardan sonra ikinci temelini zeytinyağı oluşturur. Etli yemekler, sebzeler, pilav, dolmalar, bütün yemekler zeytinyağı ile yapılır. Salata ve haşlanmış otlar üzerine zeytinyağı ve limon konulur. Kahvaltı sofrasında daima zeytin ve zeytinyağı bulunur. Taze zeytinyağının üzerine karabiber, tuz ve istenirse kekik serpilir. Kızarmış ekmek veya taze ekmeği içine banarak tulum peyniri ile yemeğe doyum olmaz. Giritliler rafine zeytinyağı bilmezler. Hakiki sızma zeytinyağı kullanırlar. Halikarnas Balıkçısı olarak ün yapan yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı, zeytinyağını enerjisi ve faydalı unsurlarından dolayı “eritilmiş güneş” olarak nitelendirmiştir.
Yapılan araştırmalar zeytinyağı içeren beslenme geleneğinin arteriosklerotik kalp ve damar hastalıklarına karşı en iyi çare olduğunu göstermiştir. Koroner damar hastalıklarından en düşük ölüm oranı temel besin yağı olarak zeytinyağının kullanıldığı Girit adasıdır. Aravanis’in3 Girit ve Korfu’da yaptığı araştırmada, zeytinyağı tüketenlerde kan basıncı ve total kolesterolün düşük, iyi kolesterolün de (HDL kolesterol) yüksek olduğu bildirilmiştir.
Sonuç:
Sanayi devrimi ile beraber insanların rafine şeker ve yağ alımları artmış, lifli gıda alımları azalmıştır. Bunun sonucu olarak dismetabolik hastalıklarda artma olmuş, beslenmeye bağlı olarak bazı kanser türlerinde artma görülmüştür. Sağlıklı bir beslenme için Akdeniz diyeti denilen uygun ve dengeli bir diyet tavsiye edilmektedir. Bu diyet; süt, peynir ve diğer süt ürünlerinin orta derecede tüketilmesi, basit karbonhidratlar yerine kompleks karbonhidratların taze meyve, sebze ve otlarla daha fazla alınması (bunlar vitamin, mineral sağladıkları gibi lif de sağlarlar), yeteri kadar balık yenmesi (n-3 doymamış yağ asitleri içerir) ve de yemeklerde yağ tercihi olarak zeytinyağının kullanılmasıdır. Girit Türklerinin mutfağı, tavsiye edilen bu Akdeniz diyeti için, en mükemmel bir örnektir.
_________________________________
Cuisine of the Cretan Turks
_________________________________
Crete is an 8,379 km2 island in the eastern Aegean Sea, today part of Greece. Crete became part of the Ottoman Empire on September 6, 1669. From 1820 on, the Greeks of the Island began frequent revolts and struggled to win the island for Greece. From the time the Cretan problem began, local Greeks as well as Greek militias supported by Greece proper used every means and opportunity, sometimes tragic, to abolish Ottoman rule on the island and eliminate the presence of the Turks. This resulted in the eventual annex of the island to Greece in 1913, and the later expulsion of the island’s 120,000-strong Turkish population.1 Because of these events the Turks who emigrated and settled mainly along the shores of the Aegean and Mediterranean are known as Giritli (Cretans). They are easily distinguished by their customs, foods, language and hospitality. Some families still speak the Cretan dialect of Greek. Because of their language, the local people dubbed them “half gâvur” (infidels); in response the Cretans said “and you are complete infidels.”
The Cretans tend to be tall, handsome, well-built and white-skinned. The Cretan families generally tried to live close to each other in the same neighborhoods. They have a strong family structure and divorce is uncommon. They show extreme love for children, as well as value for their elderly, and love sharing happy events and joy with the entire family.
Cretan housewives are hard working, meticulous and disciplined; obedient to their husbands. They tend to be skilled at handicrafts, and would prepare all their own dowries. The Cretan husband is extremely devoted to his family, his home and his children. The local people preferred to marry their daughters to Cretan men because, they said, “the Cretan man knows her value.” Cretans are hospitable and like to go all-out for their guests. They are generous but do not like waste, and are very patriotic. They love nature; for this reason their homes are like gardens for the large number of plants and flowers they raise.
Cuisine of the Cretan Turks
If we were to sum up Cretan cooking in a single phrase, that phrase would be “natural foods,” because it is based on wild greens and olive oil. Cretans tend to be healthy and long-lived, and attribute this to their use of wild greens and olive oil. One could characterize the Cretan table as a “green table,” because there are always greens. They have a saying, “If there are no greens at the table, we don’t sit down.”
Their meals are well-organized and rich in variety. They love to welcome guests at meals. Cretans do not begin a meal without deferring to the old members of the family, male or female. They buy the best of everything, and say “eat little, but eat well,” and prefer to eat fresh foods. For this reason food is cooked for the day only. Food is never thrown out; even stale bread is oven-dried for use as rusk.
At the meatless olive oil dishes, the local Turks would say “can you have a meal without meat?!” The Cretans haven’t much use for beef, preferring lamb. One of their best known dishes is elbasan tava. They love fish and prepare it in a variety of ways; steamed with onions and tomatoes is a very popular cooking method. They also love various salt-preserved fish. Pilaf is made with olive oil, and their tomato-olive oil pilaf is delicious. There is also a type of pilaf, which resembles perde pilaf (pilaf in yufka) called çullama); this is prepared with simmered chicken and a stuffing style pilaf inside of yufka. They also frequently make fish and flour-based soups.
They make both vegetarian (with olive oil) and meat dolmas; there is no kavurma dolma; and the rice in the stuffing is raw rather than half-cooked. Their stuffed vine leaves and squash flowers are delicious, and are even eaten and served as a snack.
Their love for vegetables and olive oil has given rise to a wide variety of such olive oil dishes including okra with tomatoes, blackeyed peas, green beans, spinach, celeriac and artichokes. The dish known as “Cretan kebab” is made with lamb, artichokes and olive oil. The green Cretan squash (zucchini) is boiled whole and served as a salad; there is also a zucchini and cheese dish with olive oil.
Böreks may be stuffed with spinach, poppy greens, cheese or ground meat. There are also delicious zucchini and çullama böreks, and zucchini fritters (mücver) and fava, a cold appetizer made from dry hulled fava beans, is popular. It is boiled to a thick paste with a onions, allowed to cool and set, then cut into diamonds and topped with a generous amount of olive oil. This is served with salted fish and cucumber and tomato salad.
They prefer milk-based desserts, and make a dish called ıstaka by sautéing flour, sugar and cream. Baked sweets include very good kalburabasma (a cookie pressed against a screen for its pattern, then baked and dipped in syrup), pita with fresh curd, and a dessert made from winter squash.
Women generally make a variety of sherbets and cookies, and make a production of entertaining guests. Various macun (pastes made of herbs and spices) and preserves are served on silver service especially for that purpose. Their quince paste, and mastic, bitter orange and fig jams are famous. Heavy silver macun sets with the seal of the sultan were made in Istanbul and sent to Crete.9 They love fruits, and are especially fond of grapes and figs, and eat cold figs from the refrigerator in the morning before breakfast.
Wild Greens
The greens most commonly consumed by the Cretan Turks are wild chicory, wild radish, yellow thistle, fennel, wild asparagus, dock, wild mustard, mallow, black nightshade, poppy and wild amaranth. The greens are gathered fresh and boiled, and served either as a boiled salad or as an olive oil dish. One of the Cretan’s most famous dishes is made from a green called “chipohorta” (kipohorta – garden weed). Various fresh greens are gathered in season and cooked with olive oil, for dishes that smell and taste of nature. Boiled greens are topped with olive oil and lemon. Arugula, parsley, cress and scallions are eaten as salads by themselves, added to other salads for flavor, or served plain to accompany meals. Edible wild plants are very nutritious, with little fat. Though poor in carbohydrates and protein, they are rich in vitamins and minerals. They are also useful from the standpoint of their aromas. They feed man and help maintain health, and at the same time, preserve man’s bond with nature.
Edible wild greens are sold by particular people in certain areas of the bazaars, the “greens bazaar;” and those who sell them are called “otçu” (ot – herb). These are people whose specialty is recognizing wild herbs, and most of them gather and sell the greens themselves. In the old days, in addition to the bazaars, they went through the neighborhoods, with a donkey loaded with herbs, crying “Otçu! Otçu”, sometimes advertising their wares by name. Wild greens are most plentiful in the spring. In the old days they used to say “The Cretans have come, and not a weed is left in the fields.” The Cretans also earned the nickname “goats” because of their fondness for greens. Some of them, when asked which greens they eat, say “any greens that goats will eat.”6 This is because goats are very careful eaters and know how to choose the greens by their flavors. There are various anecdotes about the Cretans’ fondness for greens.
A Cretan went into a field with a cow. The son of the field’s owner ran to his father, and said “Papa! A cow and a Cretan are in the field! What should I do?” His father answered: “don’t bother the cow, she’ll eat until she’s full and leave. But the Cretan will gather everything before he leaves. So chase the Cretan out!”
Another Anecdote:
A long time ago, there was a king whose children were thin and scrawny. The king had everything possible brought to the palace, and had every different food made, but the children for some reason just didn’t grow. One day the king went out on a trip through the villages. In one village, he asked a woman what her children ate. The village woman said that they ate dishes of wild herbs. At this, the king made a proposal to the woman.
“You bring the foods you make to the castle, and I’ll have the food made in the castle sent to you.”
The woman accepted the king’s offer, and for forty days, took a clay vessel full of food to the palace each day. Eating the greens cooked in olive oil, the kings children grew big and strong. But the woman’s children, eating the palace food, grew think and scrawny. On the fortieth day, the pot also cracked because of all the energy in the olive oil and the greens.
Yet Another Tale:
At the order of Sultan Abdülmahid II, a doctor was sent from Istanbul to Crete. Days, weeks passed, but not a single patient came to the doctor. He wondered about it, began investigating, and saw that people were gathering wild greens and eating them. He thought, “This is the reason there are no sick people here.” He sent a telegraph to the sultan:
- Your Highness, everyone here is his own doctor, take me away from here!
The people of Istanbul learned of wild greens dishes from the Cretans. Before, they only knew about mallow and wild sorrel, but from the Cretans they learned about fennel, “garden weed” and other wild greens.
Nowadays the wild greens that the Cretans gathered have become popular among everyone. These wild greens are more expensive in the markets than many cultivated vegetables.
Olive Oil
Besides wild greens, the second mainstay of Cretan cooking is olive oil. Meat dishes, vegetables, pilafs, dolmas…they are all made with olive oil. It is put on both salads and boiled greens, along with lemon. There are always olives and olive oil at the breakfast table. Fresh olive oil is sprinkled with black pepper, salt, and if desired, oregano. Toasted or fresh bread dipped into it and eaten with tulum peyniri (a curd cheese aged/stored in an animal skin) is a special treat.11 Cretans have no use for refined olive oil; they use real virgin olive oil. Writer Cevat Şakır Kabaağaçlı, famous as the “Fisherman of Halikarnas,” characterized olive oil is “liquid sun,” for its energy and nutritious qualities.
Research shows that a diet rich in olive oil is the best prevention for ateriosclerotic heart and circulatory disease.
Crete, where olive oil is the basic staff of life, has the lowest incidence of coronary heart disease in all of Greece. In research conducted in Crete and Corfu, Aravanis3 found that those who consumed olive oil had low blood sugar and overall cholesterol, and a high proportion of good (HDL) cholesterol.
Conclusion:
Along with the industrial revolution, people’s consumption of refined sugar and oil has increased, and intake of fiber has decreased. As a result, there has been an increase in dysmetabolic diseases, as well as in certain types of diet related cancers. For a healthy eating, the balanced diet known as the “Mediterranean diet” is recommended. This diet includes an medium amount of milk, cheese and other milk products, complex carbohydrates such as those in fresh fruits, vegetables and wild greens in place of simple carbohydrates (in addition to vitamins and minerals, these are also a source of fiber), plenty of fish (which contains n-3 unsaturated fatty acids) and olive oil as the preferred fat in cooked dishes. The diet of the Cretan Turks is a perfect example of this Mediterranean diet.
Kaynak / Source
-Türk Kültür Vakfı / Turkish Cultural Foundation
-Akçiçek, Eren - M.D., Ph.D.; Ege University Hospital, Namık Kemal Menteş Gastroenterology Clinic, Bornova / Izmir.
-Akçiçek, Eren - M.D., Ph.D.; Ege University Hospital, Namık Kemal Menteş Gastroenterology Clinic, Bornova / Izmir.
-Açkurt, Filiz- Birsen Okan; “Yenebilen Bazı Yabani Bitkilerin Besin Değerleri”, Gıda Sanayii, 1988,
-Akçiçek, Seval (informant), Born 1949, Kuşadası, head nurse.
-Aravanis, Christos; “The Greek Island Heart Study”, Proceedings Of the III International Congress on the Biological Value of Olive Oil, Crete (Greece 12 Sept. 1980)
-Arısoy, Süleyman; “Yabansal Besin Bitkilerinin Ekonomik Coğrafi Önemi”, Ankara University Department of Language, History and Geography Magazine,
-Azak, Fatma (informant), Born 1903, Rethymnon, Crete, housewife
- Ertürk, Erol (source): Born 1939 Ayvalık, retired banker.
-“Girit”, Türk Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, Ankara,
-Gülen, Nejat, Catering Gourmet, MCMLXVJ, Rönesans Press, Istanbul, 1983, p. 68
-Hasküp, Hamide (informant), Born 1904 Hania, Crete, housewife (died 2002).
-Kalças, Evelyn Lyle; From the fields (Edible wild plants of Aegean Turkey), Birlik Pres, Bornova, Izmir, 1974.
-Kasapoğlu, Türkan; “Girit Yemekleri”, Alacarte, No.12
-Kırtunç, Ayşe-Kırtunç, Erkan, “Ege Bölgesi Ot Yemekleri”, Folk Cultural Studies, Special Issue on Turkish Cuisine, 1990/1, Ministry of Culture HA-GEM Publications, Ankara
-Mensink, Ronald P.; “Effects of Olive Oil on Cholesterol”, Olive and Olive Oil Seminar, Istanbul, October 9, 1990, Istanbul -Chamber of Commerce,
-Özden, Hüseyin (informant), Born 1920, Hania, Crete, retired.
-Berfend BER
-Akçiçek, Seval (informant), Born 1949, Kuşadası, head nurse.
-Aravanis, Christos; “The Greek Island Heart Study”, Proceedings Of the III International Congress on the Biological Value of Olive Oil, Crete (Greece 12 Sept. 1980)
-Arısoy, Süleyman; “Yabansal Besin Bitkilerinin Ekonomik Coğrafi Önemi”, Ankara University Department of Language, History and Geography Magazine,
-Azak, Fatma (informant), Born 1903, Rethymnon, Crete, housewife
- Ertürk, Erol (source): Born 1939 Ayvalık, retired banker.
-“Girit”, Türk Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, Ankara,
-Gülen, Nejat, Catering Gourmet, MCMLXVJ, Rönesans Press, Istanbul, 1983, p. 68
-Hasküp, Hamide (informant), Born 1904 Hania, Crete, housewife (died 2002).
-Kalças, Evelyn Lyle; From the fields (Edible wild plants of Aegean Turkey), Birlik Pres, Bornova, Izmir, 1974.
-Kasapoğlu, Türkan; “Girit Yemekleri”, Alacarte, No.12
-Kırtunç, Ayşe-Kırtunç, Erkan, “Ege Bölgesi Ot Yemekleri”, Folk Cultural Studies, Special Issue on Turkish Cuisine, 1990/1, Ministry of Culture HA-GEM Publications, Ankara
-Mensink, Ronald P.; “Effects of Olive Oil on Cholesterol”, Olive and Olive Oil Seminar, Istanbul, October 9, 1990, Istanbul -Chamber of Commerce,
-Özden, Hüseyin (informant), Born 1920, Hania, Crete, retired.
-Berfend BER
_________________________________
_________________________________
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder